Sıfır Faiz Politikası: Faizler Sıfırlanırsa Ne Olur?
Her merkez bankasının, ekonomiyi yönlendirmek için kullandığı birincil ve en güçlü silahı vardır: politika faizi. Faizleri düşürerek borçlanmayı teşvik eder, ekonomiyi canlandırır; faizleri artırarak ise ısınan ekonomiyi soğutur ve enflasyonu kontrol altına alır. Peki, özellikle derin bir ekonomik kriz anında, bu silahın namlusunda mermi kalmazsa ne olur? Yani, faiz oranları sıfıra veya sıfıra çok yakın bir seviyeye indiğinde merkez bankaları ne yapar?
İşte bu noktada, ders kitaplarının dışına çıkıp geleneksel olmayan para politikası adı verilen yepyeni ve deneysel bir alana gireriz. Bu makalede, bir sıfır faiz politikası (İngilizce: Zero Interest Rate Policy – ZIRP) ortamının ne anlama geldiğini, merkez bankalarının bu durumda devreye soktuğu sıradışı araçları ve bu araçların getirdiği büyük fırsatları ve riskleri derinlemesine inceleyeceğiz.

İçindekiler
Sıfır Faiz Politikası ve “Likidite Tuzağı” Tehlikesi
Bir merkez bankasının faizleri düşürmesinin fiziksel bir sınırı vardır. Bu sınıra ekonomide Sıfır Alt Sınır (Zero Lower Bound – ZLB) denir. Faizler sıfıra indiğinde, geleneksel para politikası etkisini büyük ölçüde yitirir. Çünkü faizleri daha fazla indirerek insanları harcamaya veya yatırım yapmaya teşvik edemezsiniz. Bu durum, bir sıfır faiz politikası ortamının en büyük açmazıdır.
Bu açmaz, ünlü iktisatçı John Maynard Keynes’in “likidite tuzağı” olarak adlandırdığı tehlikeli bir senaryoyu doğurabilir. Likidite tuzağı, faiz oranlarının çok düşük olmasına rağmen ne tüketicilerin ne de şirketlerin borçlanmak istemediği bir durumdur. Geleceğe dair karamsar beklentiler o kadar baskındır ki, insanlar ve kurumlar parayı harcamak veya yatırım yapmak yerine “yastık altında” tutmayı, yani nakit olarak beklemeyi tercih ederler. Bir sıfır faiz politikası ortamında bu tuzağa düşmek, ekonominin kendi kendini besleyen bir durgunluk sarmalına girmesine neden olabilir. İşte bu noktada geleneksel olmayan araçlara ihtiyaç duyulur.
Yeni Cephane: Sıfır Faiz Ortamında Geleneksel Olmayan Politikalar
Faiz silahı etkisiz hale geldiğinde, merkez bankaları cephaneliklerinden üç yeni ve güçlü araç çıkarır:
1. Parasal Genişleme (Quantitative Easing – QE)
Parasal genişleme, bir sıfır faiz politikası uygulandığında başvurulan ilk ve en bilinen geleneksel olmayan araçtır.
- Nedir?: QE, bir merkez bankasının doğrudan piyasaya girerek büyük miktarlarda devlet tahvili, varlığa dayalı menkul kıymet gibi finansal varlıkları satın almasıdır. Bu, halka para dağıtmak anlamına gelmez. Merkez bankası, bu varlıkları bankalardan satın alır ve karşılığında bankaların merkez bankasındaki rezerv hesaplarına dijital olarak para aktarır.
- Amacı Nedir?: İki temel amacı vardır. Birincisi, bankacılık sistemine devasa bir likidite enjekte ederek bankaları daha fazla kredi vermeye teşvik etmektir. İkincisi, uzun vadeli tahvilleri satın alarak sadece kısa vadeli değil, uzun vadeli faiz oranlarını da düşürmektir. Bu, konut ve büyük ölçekli kurumsal yatırımlar gibi uzun vadeli kredileri ucuzlatarak ekonomiyi canlandırmayı hedefler.
- Etkisi: 2008 Küresel Finans Krizi sonrası ABD Merkez Bankası (Fed), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) tarafından trilyonlarca dolarlık QE programları uygulanmıştır.
2. Sözlü Yönlendirme (Forward Guidance)
Bir sıfır faiz politikası ortamında, merkez bankasının sözleri de eylemleri kadar önem kazanır.
- Nedir?: Sözlü yönlendirme, merkez bankasının gelecekteki para politikası duruşu hakkında piyasalara açık ve net sinyaller vermesidir. Örneğin, bir merkez bankası “enflasyon belirli bir seviyeye ulaşana kadar faiz oranlarını sıfır seviyesinde tutmayı taahhüt ediyoruz” şeklinde bir açıklama yapabilir.
- Amacı Nedir?: Temel amaç, geleceğe yönelik belirsizliği azaltmaktır. Yatırımcılar ve şirketler, faizlerin uzun bir süre düşük kalacağını bildiklerinde, geleceğe yönelik yatırım ve harcama kararlarını daha güvenle alabilirler. Bu, beklentileri yöneterek piyasaları şekillendirme sanatıdır.
3. Negatif Faiz Politikası (Negative Interest Rate Policy – NIRP)
Sıfır faiz politikası‘nın en radikal uzantısı ise negatif faiz politikasıdır.
- Nedir?: Normalde bankalar, merkez bankasında tuttukları fazla rezervler için bir faiz geliri elde eder. Negatif faiz politikasında ise bu durum tersine döner: Bankalar, merkez bankasına park ettikleri para için bir bedel ödemek, yani ceza ödemek zorunda kalırlar.
- Amacı Nedir?: Amaç, bankaları atıl durumdaki paralarını merkez bankasında tutmaktan caydırmak ve bunu yerine reel ekonomiye kredi olarak vermeye zorlamaktır. Parayı adeta bir “sıcak patates” haline getirerek, kimsenin elinde tutmak istememesini ve paranın sürekli dolaşımda kalmasını hedefler.
- Etkisi: Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası gibi kurumlar tarafından belirli dönemlerde uygulanmıştır. Ancak etkinliği ve yan etkileri hala yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
Sıfır Faiz Politikasının Riskleri ve Yan Etkileri
Bu güçlü silahların önemli yan etkileri ve riskleri vardır:
- Varlık Fiyatı Balonları: Piyasaya sürülen devasa likidite, genellikle reel ekonomiden çok hisse senedi, emlak ve diğer finansal varlık piyasalarına akar. Uzun süreli bir sıfır faiz politikası, bu varlıkların fiyatlarında temel değerlerinden kopuk, sürdürülemez şişkinlikler, yani varlık balonu yaratma riski taşır.
- Artan Servet Eşitsizliği: Varlık fiyatlarındaki artış, en çok zaten varlık sahibi olan (hisse senedi, ev vb.) kesimin servetini artırır. Bu durum, toplumdaki zengin ile yoksul arasındaki makasın daha da açılmasına neden olabilir.
- “Zombi Şirketler” Tehlikesi: Borçlanmanın neredeyse bedava olması, normalde batması gereken verimsiz ve borç batağındaki şirketlerin yapay bir şekilde hayatta kalmasına neden olabilir. Bu “zombi şirketler”, ekonominin sağlıklı bir şekilde kendini yenilemesini ve kaynakların verimli alanlara yönelmesini engeller.
- Çıkış Stratejisinin Zorluğu: Bu politikalardan çıkmak, yani sıfır faiz politikası‘nı sonlandırıp faizleri normale döndürmek, piyasalarda büyük bir çalkantı yaratma riski taşır. Piyasalar adeta “ucuz paraya” bağımlı hale gelebilir.
Yeni Normalin Kuralları
Sıfır faiz politikası ve beraberinde getirdiği geleneksel olmayan araçlar, bir zamanlar sadece teorik bir tartışma konusuyken, 2008 krizinden bu yana dünyanın en büyük ekonomileri için bir “yeni normal” haline gelmiştir. Bu politikalar, küresel ekonomiyi derin bir depresyondan kurtarmada önemli bir rol oynamış olsa da, bizi finansal risklerin ve belirsizliklerin arttığı bir dünyaya da sokmuştur. Merkez bankalarının artık sadece faizleri değil, aynı zamanda milyarlarca dolarlık bilançoları, beklentileri ve finansal istikrar risklerini aynı anda yönetmek gibi karmaşık bir görevi vardır. Bu yeni dünyayı anlamak, geleceğin ekonomik dinamiklerini kavramak için vazgeçilmezdir.